Blogum hit alamıyor. En son mevzuyu Elif Vargı™'ya açtım, dedi yardımcı olurum, dedim sağol, sonuçta popüler bir insan kendisi, istifade edelim fena olmaz.
Derken asıl sorunu buldum, bu blogta bir şeyler eksik, ama ne eksik. Bir kere bloğun teması yok, konusu yok, resmen eskiz defteri, aklıma ne eserse yazıyorum, koyuyorum. Tam bi çöplük. Ama baktım aynı şey Hürriyet'in, Milliyet'in internet sayfası için de geçerli, ama onlara giren çıkan eksik değil. Sonunda anladım gerçek nedeni, bu blogda güzellik eksik, ondan yalnızlığı. Açığı hızla kapatmam gerek. En eskisinden başladim, aşkı yeni öğrendiğimiz zamanlardan bir hatıra.
Lisede Zeffirelli'nin Romeo ve Juliet'ını izlerken parça parça, ilk yarım saat sonunda sınıftan uğultular yükselmişti. Kesintisiz izlemiyorduk filmi, kitabı okudukça sanırım, ilgili bölümü izliyorduk. Bu nedenle birkaç gün sürdü filmi izlemek. Tartışıldığını hatırlıyorum. O zamana kadar zihinlerimize bir İsveçli manken olsa gerek diye kazıdığımız Juliet, bambaşka bir formda çıkmıştı. Bu nasıl Juliet, bu ne İsveçli manken olamayıştı. Sonrasında...
Sonrasında herkes aşıktı Olivia Hussey'e. En güzel Juliet'e. Sınıftan uğultular yükseliyordu, "haaa" diyordu tüm erkekler, "demek Juliet bu kadar güzel bi karaktermiş".
Thursday, January 08, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
biraz renk lazim azizim.. bu kadar ms ox x os ms dos sayfanin rengini de ruhunu da aliyor tabi.. :)
bi de istedigini postala tabi, bizimkisi de oyle :)
Post a Comment